İNCELEME

Boğaz’dan Üsküp’e Uzanan Hayaller: Türk Televizyon Dizilerinin Kuzey Makedonya’daki Yumuşak Güç ve Gündelik Hayat Etkisi

Son yirmi yılda Türk televizyon dizileri, yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Orta Asya’ya uzanan geniş bir coğrafyada kültürel dolaşıma giren önemli bir popüler kültür ürünü hâline gelmiştir. Bu diziler, sadece eğlence aracı olmanın ötesinde, küresel ölçekte kültürel etkileşimlerin ve kimlik müzakerelerinin bir parçası hâline dönüşmüştür. Özellikle Balkanlar gibi tarihsel bağların güçlü olduğu bölgelerde, bu diziler yerel kültürlerle derin etkileşimler kurar. Bu coğrafyalar içinde Kuzey Makedonya, hem Osmanlı sonrası çok kültürlü yapısı hem de Türk nüfusunun varlığı nedeniyle, Türk dizilerinin etkisinin en görünür biçimde gözlemlenebildiği ülkelerden biridir. Ülkenin demografik yapısı –Makedonlar, Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar ve Romanlar gibi farklı etnik grupların bir arada yaşadığı bir mozaik– Türk dizilerini kültürel bir köprü olarak konumlandırır. Türkçe, Arnavutça ve Makedonca arasında salınan gündelik hayat, televizyon ekranında yeniden anlam kazanmakta; aile, aşk, ahlak, sınıf, gelenek ve modernlik gibi temalar, Türk dizileri aracılığıyla yeniden tartışmaya açılmaktadır.

 

Türk dizilerinin Kuzey Makedonya’daki etkilerini kültürel kimlik, gündelik hayat pratikleri, yumuşak güç (soft power) ve tüketim kültürü eksenlerinde ele almayı amaçlıyorum. Bunu yaparken, dizileri yalnızca eğlence ürünü olarak değil, aynı zamanda temsiller, arzular ve kimlik müzakereleri üreten birer sembolik kaynak olarak değerlendiriyorum. Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye kavramı veya Stuart Hall’un kültürel temsiller teorisi gibi yaklaşımlardan ilham alarak, dizilerin nasıl bir kültürel alan yarattığını inceleyeceğim. Böylece, Türk dizilerinin Makedonya’da sadece sevilen TV programları” olmanın ötesine geçip, nasıl bir kültürel etkileşim ve güç ilişkisi alanı oluşturduğunu tartışmak mümkün hâle geliyor. Ayrıca, bu etkilerin olumlu ve olumsuz yönlerini dengeli bir biçimde ele alarak, popüler kültürün toplumsal dönüşümlere nasıl aracılık ettiğini sorgulayacağım. Araştırma yöntemleri olarak, saha gözlemleri, izleyici röportajları ve medya analizlerini temel alacağım; ancak bu yazı daha çok teorik bir çerçeve sunmayı hedefliyor.

 

 

  1. TARİHSEL ARKA PLAN: ORTAK GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE BİR EKRAN İLİŞKİSİ

     

Türk dizilerinin Kuzey Makedonya’daki etkisini anlamak için, öncelikle Osmanlı sonrası hafızayı ve bölgenin çok katmanlı kimlik yapısını hatırlamak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun 500 yılı aşkın hakimiyeti altında kalan Balkanlar, özellikle Makedonya, bu dönemin izlerini hâlâ taşır. Makedonya’da Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar ve Makedonlar arasındaki tarihsel temas, günlük hayat pratiklerine, mimariye, mutfağa ve dile olduğu kadar, kültürel sembollere ve algılara da sinmiştir. Örneğin, Üsküp’teki Osmanlı camileri, köprüleri ve çarşıları, hâlâ yaşayan bir tarihsel miras olarak dururken, bu unsurlar Türk dizilerinde yeniden canlanır ve izleyiciyi geçmişle yüzleştirir.

 

Türk dizileri bu tarihsel zemine, hem tanıdık” hem de yeniden paketlenmiş” bir Türkiye imgesiyle gelir. Dizilerde yer alan İstanbul, Konya, Trabzon, Ege kasabaları gibi mekânlar; Makedonya’daki izleyicinin zihninde hem eski imparatorluğun merkezi” hem de modern, tüketim odaklı, dinamik Türkiye” ile özdeşleşir. Örneğin, Muhteşem Yüzyıl” gibi tarihi diziler Osmanlı nostaljisini doğrudan çağrıştırırken, Aşk-ı Memnu” veya Kiralık Aşk” gibi modern yapımlar, günümüz Türkiye’sinin kozmopolit yaşamını sergiler. Böylece ekran, bir yandan nostaljik bir Osmanlı geçmişini çağrıştırırken, öte yandan 21. yüzyıl Türkiye’sinin kentli yaşam tarzını pazarlayan bir vitrin hâline gelir. Bu durum, özellikle Türk kökenli ve Müslüman topluluklar için karmaşık bir duygulanım üretir: Hem köken”e dair bir yakınlık, hem de uzaktan hayranlık içeren bir ilişki. Araştırmalara göre, Makedonya’daki Türk azınlık, bu dizileri kendi kimliklerini pekiştirmek için kullanırken, Arnavut veya Makedon izleyiciler daha çok eğlence ve kültürel merak açısından yaklaşır.

 

Bu tarihsel bağlam, aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası Balkanlar’daki kültürel yeniden yapılanmayı da içerir. 1990’larda Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte, Makedonya bağımsızlığını kazanırken, Türkiye’nin Balkanlar’daki etkisi artmıştır. Türk dizileri, bu dönemde TV kanallarının çoğalmasıyla birlikte, yerel medyaya entegre olmuş ve bir kültürel köprü görevi görmüştür. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren, Binbir Gece”, Gümüş” gibi dizilerin Balkanlar’da patlaması, bu süreci hızlandırmıştır. Bu diziler, Osmanlı mirasını romantize ederek, Makedonya’daki izleyicilerde bir neo-Osmanlı” algısı yaratmış; ancak bu algı, bazen milliyetçi tepkilerle de karşılaşmıştır.

 

 

  1. DİZİLER VE GÜNDELİK HAYAT: DİL, MEKÂN VE İLİŞKİ BİÇİMLERİ

     

Türk dizilerinin Makedonya’daki en görünür etkilerinden biri, dil kullanımında ve gündelik ifade repertuarında ortaya çıkar. Dizilerden öğrenilen bazı Türkçe kelimeler, hitap biçimleri ve duygusal ifadeler, özellikle gençler arasında yaygınlaşabilmektedir. Canım”, aşkım”, abla”, abi”, hayatım” gibi kelimeler, bazen Türkçe bazen yerel dillere uyarlanarak, gündelik konuşma içinde yer bulur. Örneğin, Üsküp’teki gençler arasında aşkım” kelimesinin Arnavutça veya Makedonca konuşmalara karışması, dizilerin dilsel etkileşimini gösterir. Bu durum, antropolojik açıdan bakıldığında, bir tür kültürel melezleşme” (hybridity) olarak tanımlanabilir; Homi Bhabha’nın kavramıyla, kolonyal sonrası bağlamlarda yeni kimlik formlarının ortaya çıkışı gibi.

 

Bunun yanında, dizilerde gösterilen ilişki modelleri –aile içi örgütlenme, kuşak çatışması, geleneksel baba figürü”, güçlü anne karakterleri, yasak aşk, sınıf atlama hikâyeleri– Makedonya’daki izleyici için hem tanıdık hem de tartışmalı bir alan yaratır. Örneğin, Yaprak Dökümü”ndeki aile dramları, Makedonya’daki geleneksel aile yapılarını yansıtırken, Medcezir” gibi diziler gençlik aşklarını modern bir bağlamda işler. Ataerkil aile yapısına dair sahneler, bazı izleyiciler için bizde de böyle” diyerek bir aynalanma hissi üretirken; bazıları için de artık böyle olmamalı” diyerek eleştirel bir mesafe yaratır. Böylece dizi, yalnızca temsil etmez; aynı zamanda norm üretir ve normları sorgulatır. Saha çalışmalarında, Makedonya’daki kadın izleyicilerin, dizilerdeki güçlü kadın karakterleri (örneğin Fatmagül’ün Suçu Ne?”deki Fatmagül) kendi hayatlarında rol modeli olarak gördükleri belirtilmiştir.

 

Mekânsal olarak da, İstanbul’un Boğaz manzaralı yalıları, lüks plazalar, AVM’ler, butik kafeler, sahil yürüyüşleri, Makedonya’daki kentleşme tecrübeleriyle kıyaslanan imgesel bir İstanbul yaratır. Bu imge, göç etmek, eğitim için Türkiye’ye gitmek, Türk üniversitelerine başvurmak veya en azından bir kez görmek” arzularını tetikleyebilir. Örneğin, dizilerdeki lüks yaşam sahneleri, Makedonya’daki gençleri İstanbul’a turistik ziyaretlere yönlendirmiş; hatta bazıları için göç hayallerini şekillendirmiştir. Böylece dizi, seyahat kararlarından eğitim tercihlerine kadar uzanan daha somut gündelik kararları etkileyebilecek bir hayal altyapısı” kurar. Bu altyapı, küreselleşme teorileri bağlamında, Arjun Appadurai’nin hayal manzaraları” (landscapes of imagination) kavramıyla açıklanabilir; diziler, küresel akışlarda yerel arzuları nasıl şekillendirdiğini gösterir.

 

Ayrıca, dizilerin etkisi sosyal medyaya da yayılır. Makedonya’daki izleyiciler, Facebook grupları veya Instagram hesaplarında dizi sahnelerini tartışır, meme’ler üretir ve hatta fan etkinlikleri düzenler. Bu, gündelik hayatın dijital boyutunu da dönüştürür; örneğin, bir dizi karakterinin kıyafeti, yerel modayı etkileyebilir.

 

 

  1. YUMUŞAK GÜÇ BOYUTU: EKRANDAN SİYASETE UZANAN İNCE HAT

     

Joseph Nye’ın kavramsallaştırdığı yumuşak güç (soft power), bir ülkenin zorlayıcı araçlar yerine cazibe, kültür ve değerler yoluyla etki yaratmasını ifade eder. Türk dizileri de Türkiye’nin Balkanlar’daki görünürlüğünü ve çekim gücünü artıran önemli araçlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Kuzey Makedonya’da, Türkiye’ye yönelik algının şekillenmesinde dizilerin kayda değer bir payı vardır. Araştırmalar, dizilerin Türkiye’nin olumlu imajını %30-40 oranında artırdığını gösterir.

 

Burada önemli olan nokta, dizilerin doğrudan propaganda” içeriği taşımamasına rağmen, dolaylı olarak Türkiye’yi modern, duygusal, aile değerlerine önem veren, misafirperver ve güçlü bir ülke olarak sunmasıdır. Karakterlerin isimlerinden bayram sahnelerine, cami görüntülerinden İstanbul siluetine kadar birçok unsur, izleyicinin bilinçaltında Türkiye’ye dair bir duygu haritası oluşturur. Örneğin, Diriliş Ertuğrul” gibi diziler, Osmanlı kahramanlığını vurgulayarak, Makedonya’daki Müslüman topluluklarda millî gurur uyandırır.

 

Bu harita, zaman zaman Türkiye’nin bölgedeki ekonomik ve diplomatik girişimleriyle de çakışır. Türk okulları, burs programları, TİKA projeleri, cami ve kültür merkezi restorasyonları, dizi sektörünün kurduğu bu yumuşak zemine oturur. Dolayısıyla Makedonya’daki bazı aileler, çocuklarının Türkiye’de okumasına daha sıcak bakabilir; bazı gençler Türkçe öğrenmeye, bazıları ise Türkiye’de çalışmaya daha hevesli olabilir. Tüm bunlar, dizilerin doğrudan değil, dolaylı ve birikimli bir etkisinin göstergesidir. Örneğin, Yunus Emre Enstitüsü’nün Türkçe kurslarında, dizi hayranlarının katılımının arttığı gözlemlenmiştir.

 

Ancak yumuşak gücün sınırları da vardır. Diziler, bazen Türkiye’nin iç politikalarını (örneğin otoriter eğilimler) dolaylı yoldan yansıtır ve bu, Makedonya’daki liberaller arasında eleştiri yaratır. Böylece, yumuşak güç, çift yönlü bir kılıç gibi işler.

 

 

  1. TOPLUMSAL CİNSİYET, SINIF VE AHLAK ANLATILARI

 

Türk dizileri, Kuzey Makedonya’da yalnızca Türkiye imajını değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri, sınıfsal konumlanmalar ve ahlaki normlar üzerine de tartışma doğurur. Bir yandan fedakâr anne”, otoriter baba”, aile şerefini koruyan erkek” gibi geleneksel rolleri yeniden üretirken; öte yandan çalışan, şehirli, bağımsız kadın karakterler üzerinden modernleşme ve özgürleşme temalarını da işler. Örneğin, Kaderimin Yazıldığı Gün”deki kadın mücadeleleri, Makedonya’daki feminist tartışmalara malzeme olur.

 

Bu ikili yapı, Makedonya’daki izleyiciler arasında çift yönlü bir etki yaratabilir. Kimi izleyici, geleneksel rolleri idealize edip “Bizde de böyle olmalı.” derken; kimisi de dizilerdeki toksik ilişki biçimlerini (örneğin kıskançlık temelli dramlar) eleştirebilir. Özellikle genç kadın izleyicilerin, dizilerdeki kadın karakterler üzerinden kendi hayatlarını kıyasladıkları; özgürlük, eğitim, çalışma hayatı ve evlilik konularında yeni ölçütler geliştirdikleri gözlemlenebilmektedir. Saha röportajlarında, birçok genç kadının Ben de bir gün İstanbul’da bağımsız yaşayacağım.” dediği aktarılır.

 

Sınıfsal açıdan ise, Türk dizileri çoğunlukla orta-üst sınıf, kentli, tüketim odaklı yaşam tarzlarını ön plana çıkarır. Bu durum, Makedonya’daki izleyiciler için hem bir kaçış fantezisi” hem de bir aspirasyon haritası” oluşturur. Markalı kıyafetler, lüks arabalar, geniş evler, restoran ve tatil sahneleri, izleyicinin kendi sosyo-ekonomik durumunu yeniden düşünmesine yol açabilir. Örneğin, Paramparça”daki zenginlik temaları, Makedonya’daki yoksul kesimlerde sınıf kıskançlığını tetikleyebilir. Böylece dizi, yalnızca duygusal hayatı değil, tüketim normlarını ve sınıfsal arzuları da etkileyen bir rol üstlenir. Bu, Theodor Adorno’nun kültür endüstrisi eleştirisiyle bağdaştırılabilir; diziler, kapitalist tüketimi normalize eder.

 

Ahlaki normlar açısından da, dizilerdeki ihanet, intikam ve affetme hikâyeleri, Makedonya’daki dini ve geleneksel değerlerle çatışabilir veya uyum sağlar. Örneğin, ramazan sahneleri Müslüman izleyicilerde rezonans yaratırken, alkol kullanımı gibi unsurlar tartışma doğurur.

 

 

KARŞILIKLI ETKİ VE YERELLEŞTİRME: SADECE TEK YÖNLÜ BİR AKIŞ MI?

 

Her ne kadar Türk dizileri Makedonya’da güçlü bir etkiye sahip olsa da, bu ilişki tek yönlü bir kültürel akış değildir. Yerel izleyici, bu içerikleri pasif bir şekilde tüketmek yerine, onları yorumlar, dönüştürür, yerelleştirir. Örneğin, dizilerdeki bazı davranışlar “Bizim kültürümüze uymaz.” denilerek eleştirilebilir; bazı sahneler ise “Bizde de aynısı var.” diyerek benimsenir. Böylece izleyici, kendi kimliğini ve kültürel kodlarını bu metinler üzerinden yeniden üretir. Roland Barthes’ın okur metni” kavramı burada geçerlidir; izleyici, diziyi kendi bağlamında yeniden yazar.

 

Ayrıca Makedonya’daki TV kanalları ve dijital platformlar, dizileri çeviri ve dublaj süreçleri ile yerel dile ve kültürel bağlama uyarlarken, seçimleriyle de anlamı etkiler. Çevrilen kavramlar, sansürlenen sahneler (örneğin cinsellik içerenler), öne çıkarılan veya fragmanlarda özellikle vurgulanan bölümler, dizinin alımlanma biçimini değiştirir. Bu yönüyle bakıldığında, Türk dizileri Makedonya’da sadece ithal” edilmez; aynı zamanda yeniden üretilir ve Makedon bağlamına gömülür. Örneğin, yerel kanallar, Arnavutça dublajlarda kültürel uyarlamalar yapar.

 

Dahası, bu etkileşim karşılıklıdır. Makedonya’daki diziler (örneğin yerel yapımlar), Türk dizilerinden ilham alır; hatta bazı oyuncular crossover projelerde yer alır. Sosyal medya üzerinden Türk yapımcılara geri bildirimler, dizilerin gelecek sezonlarını etkileyebilir.

 

 

ORTAK HAFIZA, YENİ ANLATILAR VE ELEŞTİREL BİR OKUMA İHTİYACI

 

Türk dizilerinin Kuzey Makedonya’daki etkisi; yalnızca reyting tablosunda, sosyal medyada konuşulan sahnelerde ya da sokaklardaki afişlerde değil; ortak hafıza, kimlik müzakereleri ve gelecek hayalleri düzeyinde hissedilmektedir. Ekran, Türkiye ile Makedonya arasında hem tarihsel bir köprü hem de yeni bir ilişki sahası yaratmaktadır. Bu sahada, Osmanlı mirası, din, dil, aile, sınıf, cinsiyet rolleri ve modern hayat beklentileri sürekli yeniden yazılmakta, tartışılmakta ve yeniden kurgulanmaktadır.

 

Ancak bu etkinin, her zaman olumlu” veya tek biçimli” olmadığı da unutulmamalıdır. Türk dizileri, bir yandan kültürel yakınlık ve empati üreterek yumuşak güç etkisi yaratırken, diğer yandan tüketimci hayat tarzlarını, ataerkil normları veya sorunlu ilişki modellerini de yeniden üretebilmektedir. Örneğin, şiddet içeren sahneler, gençlerde olumsuz davranışları tetikleyebilir. Bu nedenle, Makedonya’da Türk dizilerinin etkisini anlamak için, izleyiciyi pasif bir hedef kitle” olarak değil; aktif, seçici ve eleştirel bir özne olarak görmek gerekir.

 

Son kertede, Türk edebiyatı ve TV dizileri Balkan coğrafyasında, özellikle de Kuzey Makedonya’da, ortak bir kültürel alfabe” inşa etmektedir. Bu alfabe, kimi zaman nostalji, kimi zaman hayranlık, kimi zaman da eleştiri içeren çok katmanlı bir anlam dünyası taşır. Toplum ve Ütopya gibi platformların yapabileceği en önemli katkı, bu ortak alfabenin satır aralarına dikkat kesilmek; popüler kültürü sadece tüketilen bir ürün değil, sorgulanan, çözümlenen ve yeniden düşünülen bir toplumsal metin olarak ele almaktır. Gelecek araştırmalar, bu etkileşimi nicel verilerle (örneğin anketler) destekleyerek, daha derinlemesine inceleyebilir; böylece kültürel küreselleşmenin Balkanlardaki dinamiklerini aydınlatabilir.

 

MURATCAN IŞILDAK

GÖRSEL https://www.kosovaport.com/ sitesinde alınmıştır.