Her şey uyanık bir kapitalistin, cep telefonunu bir cep bilgisayarına çevirmeye çalışmasıyla başladı. Hesap makinesi, not defteri derken; arkadan kamera , banka uygulamaları, oyunlar ve son olarak bizi hem yarı deli, hem de sürekli müşteri olmaya mahkum eden sosyal medya uygulamaları geldi. Böylece...
Vizeleri alıp Hatay'a döndükten birkaç gün sonra Suudi Arabistan'a giden otobüse bindik. Üç günlük zorlu bir yolculuğun ardından Arabistan’ın Taif kentine vardık.
1965 yıllarında elektriğin karanlığı tam olarak yenemediği gecelerde, ortamızda gaz lambasıyla ışık veren dört camlı bir fanus dururdu. O ışık; ışık değil, sanki sabrın kendisiydi. Her yanışıyla bize “ azıcık daha çalışın, dayanın, belki yarın başka bir gün olur” diyor gibiydi. Kalemi sırayla tutard...
Öğretmenlik, anlatmaktan öğretmekten çok hayatlara dokunmak; birlikte büyümek aslında. Bu mesleği seçen herkes, sınıfa her adım attığında yalnızca bilgi aktarmadığını bilir; bir çocuğun dünyasında iz bırakmanın sorumluluğunu taşır. Her yeni güne bir sınıfın kapısından değil, küçücük kalplerin eşiğin...
Ey okuyucu! Eğer yaşantın boyu, bir gün olsun bir teknenin kaptanı olmadınsa – ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse – teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış, bilmediğin sularda yol alırken haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa...
Osmanlı dönemi mimarî yapılar, Balkan kentlerinin kimlik inşasında merkezi bir rol oynar. Bu yapılar, fethedilen coğrafyaların kültürel haritasında somut dönüşüm sembolleridir. Osmanlı şehir mimarisi, yerel halkların yaşam tarzında köklü değişimlere yol açmış; cami, hamam ve köprü gibi öğeler hem ib...
Sabahları gözümüzü açar açmaz telefona sarılıyoruz. Uyandığımız ilk anda doğaya ait değil, bildirimlere aitiz. Sonra bir koşu başlıyor: İşe yetiş, çocuğu okula bırak, trafikle savaş, öğle arasında hızlıca bir şeyler atıştır, sonra yeniden toplantılar, market, ev, çamaşır, bulaşık... Nefes aldığımızı...
Kadın burada bir insan değil, erkeğin kendini var ettiği bir aynadır. Bu nedenle kadın "elden gittiğinde" erkek aynasını yitirmiş gibi boşlukta kalır. Onu terk eden yalnız bir eş değildir; yıllarca eşi üzerine kurduğu erkeklik kalesinin kapıları dağılmıştır.
Kendinizi herkes gibi olmaya zorlarsanız; nevrozlara, psikozlara, paranoyaya yol açarsınız. Bu, doğayı çarpıtmaktır; Tanrı'nın yasalarına karşı gelmektir. Tanrı, dünyanın bütün dağlarında ve ormanlarında bir tek yaprağı bile bir başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır. Oysa siz farklı olmayı delilik...
Osmanlı dönemi mimarî yapılar, Balkan kentlerinin kimlik inşasında merkezi bir rol oynar. Bu yapılar, fethedilen coğrafyaların kültürel haritasında somut dönüşüm sembolleridir. Osmanlı şehir mimarisi, yerel halkların yaşam tarzında köklü değişimlere yol açmış; cami, hamam ve köprü gibi öğeler hem ib...
1965 yıllarında elektriğin karanlığı tam olarak yenemediği gecelerde, ortamızda gaz lambasıyla ışık veren dört camlı bir fanus dururdu. O ışık; ışık değil, sanki sabrın kendisiydi. Her yanışıyla bize “ azıcık daha çalışın, dayanın, belki yarın başka bir gün olur” diyor gibiydi. Kalemi sırayla tutard...
Joseph Nye’ın kavramsallaştırdığı yumuşak güç (soft power), bir ülkenin zorlayıcı araçlar yerine cazibe, kültür ve değerler yoluyla etki yaratmasını ifade eder. Türk dizileri de Türkiye’nin Balkanlar’daki görünürlüğünü ve çekim gücünü artıran önemli araçlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Kuze...
Öğretmenlik, anlatmaktan öğretmekten çok hayatlara dokunmak; birlikte büyümek aslında. Bu mesleği seçen herkes, sınıfa her adım attığında yalnızca bilgi aktarmadığını bilir; bir çocuğun dünyasında iz bırakmanın sorumluluğunu taşır. Her yeni güne bir sınıfın kapısından değil, küçücük kalplerin eşiğin...
Seni yoran yaşadıkların değil, yaşadıklarını ısrarla elinde tutman. O acıları, sanki bırakınca bir daha bulamayacağını sanarak avuçlarının arasına sıkıca bastırdın. Ellerinin kanaması da bundandı zaten...
Sonra hep bir şey bekledim: Bir haber, bir sabah, bir bahar...
Her şey uyanık bir kapitalistin, cep telefonunu bir cep bilgisayarına çevirmeye çalışmasıyla başladı. Hesap makinesi, not defteri derken; arkadan kamera , banka uygulamaları, oyunlar ve son olarak bizi hem yarı deli, hem de sürekli müşteri olmaya mahkum eden sosyal medya uygulamaları geldi. Böylece...
Hayatta anlam aramanın absürd olduğunu, aslında hayatın kendi başına herhangi bir anlam vaat etmediğini fısıldar. Çünkü hayat, anlamlı ya da anlamsız yargısına tabi olmadan, sadece yaşanması gereken bir deneyimdir.
Sabır, çoğu insanın dilinde artık bir boyun eğişin, bir sisteme uyum sağlama biçiminin adı haline geldi. Katlanmakla sabretmek karıştı...
Çocuğunuz için canınızı verebilirsiniz. Ama onun ruhuna dokunmazsanız, aslında en önemli görevinizi ihmal etmiş olursunuz. Gerçek ebeveynlik, yalnızca bedeni korumak değil; çocuğun kalbine de siper olmaktır.
Vizeleri alıp Hatay'a döndükten birkaç gün sonra Suudi Arabistan'a giden otobüse bindik. Üç günlük zorlu bir yolculuğun ardından Arabistan’ın Taif kentine vardık.
"Ne kadar az şeye sahip olursan, o kadar çok özgür olursun."
Çoğunlukla "özgür seçimimiz" sandığımız çocuk yapma düşüncesi aslında sistemli bir algı yönetimi, ödüllendirme, norm oluşturma ve manipülasyon gibi araçlarla bize gereklilik gibi hissettiriliyor.
Simyacının yolculuğunda onun yüreğinin sesini de duyarız: korkusunu, heyecanını, acısını, aşkını, kurnazlığını, mutsuzluğunu ve mutluluğunu. Bu duygular, aslında her insanın içinde taşıdıklarıdır. Onları susturmak ya da tamamen kapılmak yerine, kabullenerek birlikte yol almanın mümkün olduğunu öğret...
Paralel evrenler olduğunu düşünüyorum. Ve bu paralel evrenlerde bizim bir değil binlerce kopyamız var, bu evrenlerde kopyalarımız hepsi ayrı ayrı hayatlar yaşıyor. Ama bilinç sadece birinde var oluyor, diğerleri sadece robot gibi yaşıyor. Etrafına bakabilirsin çoğu insan robot gibi yaşıyor; hayatın...
" Bu çiftliğin değişmez bir kuralı var, burada ölen burada kalır" ....
Sevgiye yatırım yapmazsak, şiddetin normalleştiği bir uygarlıkta yaşamaya daha ne kadar dayanabiliriz?
Yine de bir tuhaftı. İçi sıkkındı, sebepsiz. Uzun uzun bakmıştı güvercinlerine; tek tek adlarını söylemişti, vedalaşır gibi. Kendini garipsiyordu; her şeye son kez bakar gibiydi.
1973 yılı Eylül’ünün ilk günleri hava soğuk ve yağmurlu. 1957 model kırmızı transit bir minibüsle yola çıktık. Belen’in sisli boğazını geçtikten sonra İskenderun çıkışında, Yarıkkaya mevkiinde şiddetli bir fırtınaya yakalandık. Akşam karanlığında Dörtyol’a varabildik.
İkisi de şairin beğenmeyip buruşturarak yere attığı kağıtlardaki şiirler gibiydiler. Bir araya geldiklerinde mükemmel şiiri oluşturacaklarını Zeynep hayal ediyordu ama Mahir'in bu son birkaç güne kadar bu şiirden haberi olduğu bile söylenemezdi.
Ey okuyucu! Eğer yaşantın boyu, bir gün olsun bir teknenin kaptanı olmadınsa – ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse – teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış, bilmediğin sularda yol alırken haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa...
Bir köpeğin tüm ömrü sadece on yıl, sadece on yıl. Kısacık bir konukluk. On yıllığına geldiğin bu dünya "İnsan" adlı bir canlı türünün egemenliğinde. Bu tür, dünyayı cehenneme çevirmiş, doğadan kopmuş; yaşamı, yaşamını ve çevresini beton bloklara boğmuş...
Eskiden sohbet etmekten keyif alırken şimdi birbirimizi dinleyemiyoruz. Muhatabımızı ciddiye almadığımızdan değil, bir konuya odaklanabilme becerisini yitirdiğimiz için yapamıyoruz.
Bir dönem uyanık insan, yaşamın içinde kendi ayakları üzerinde duran, düştüğünde kalkmasını bilen, hatta başkasını da kaldıran kişiydi. Bugünse uyanık insan, düşene çelme takan, başkasının hakkından çalarak ilerleyen kişiyle özdeşleşti.
Neden ülkemizde kadın şairlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor? Onlarca erkek yazar ve şairi kolaylıkla sayabilirken, kadınların adı neden bu listenin çok gerisinde kalıyor?
Sabahları gözümüzü açar açmaz telefona sarılıyoruz. Uyandığımız ilk anda doğaya ait değil, bildirimlere aitiz. Sonra bir koşu başlıyor: İşe yetiş, çocuğu okula bırak, trafikle savaş, öğle arasında hızlıca bir şeyler atıştır, sonra yeniden toplantılar, market, ev, çamaşır, bulaşık... Nefes aldığımızı...